tag:blogger.com,1999:blog-74972585340849000062024-02-21T18:08:56.486+03:00altBaşlıkKenarda birikenler...Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.comBlogger47125tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-72454617865758124472013-08-13T21:38:00.000+03:002015-02-28T13:33:49.008+02:00Azat Buzat Beni Cennet Kapısında Gözet <br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<br />
<br />
"Yahu," dedi, "ne tuhaf senin şu kuşçu çocuklar."<br />
"Tuhaf." dedim. "Bir şey yapabildin mi onlara?"<br />
"Uğraşıyoruz," dedi. "Dur hele, dur bakalım. Şehir insanla dolu, karınca gibi kaynaşıyorlar, o karınca gibi kaynaşanlar...."<br />
<br />
Saklanmışlar kendi içlerine, burunlarının ucunu görmüyorlar. Saklanmışlar, yumulmuşlar kendi karanlıklarına. Bunlar şu Yeni Cami önündeki kurtarılmayı, kurtulup da şu kirlenmiş Boğazın üstüne doğru uçmayı bekleyen küçücük, parlak, kafeslerin içinde çırpınan kuşçukları mı görecekler? Binmişler biribirlerinin sırtına, biribirlerinin karanlıklarına gidiyorlar kıyamete.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-12594617715073207352012-08-12T16:58:00.002+03:002014-04-22T21:25:39.238+03:00Farklı diller<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<b><span style="font-size: large;"><br /></span></b>
<b><span style="font-size: large;">F</span></b>arklı diller insan deneyiminin çeşitliliğinin altını çiziyor; zaman, rakam ve renk gibi yerleşil ve evrensel olduğunu düşündüğümüz deneyimlerin değişken yönlerini ortaya çıkarıyor.Örneğin Tuva dilinde geçmiş, kişinin önünde uzanıyormuş, gelecek de arkasında kalmış gibi ifade ediliyor."İleride bir şey yapacağım demeye imkan yok." demişti bir Tuvalı.Bunun yerine, "Evvelki gün bir şey yapacağım." diyebilecekti.Tuvalılar gibi düşündüğünüzde tamamen mantıklı: Eğer gelecek önünüzde uzanıyor olsaydı, görüş açısında olmayacak mıydı?<br />
<br />
<div style="text-align: right;">
<i><b>National Geographic Türkiye</b> Temmuz sayısından</i></div>
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-88274761757872274992012-07-23T22:35:00.002+03:002012-07-23T22:39:14.653+03:00Çocukluğun Soğuk Geceleri - Tezer Özlü<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://mavimelek.com/gundem/cocuklugun-soguk-geceleri.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://mavimelek.com/gundem/cocuklugun-soguk-geceleri.jpg" width="130" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Çocukluğun Soğuk <br />Geceleri</b><br />
Tezer Özlü</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-size: large;"><b>H</b></span>enüz küçük yaştayken yaptığı başarısız intihar girişiminden sonra tedavi adı altında yaşadıklarını <b>Çocukluğun Soğuk Geceleri</b> adlı kitabından okuyucularıyla paylaşıyor <b>Tezer Özlü</b>.Acılarla dolu zor bir çocukluktan yaşamın ucuna uzanan kısa bir yolculuk.Diğer kitaplarında da olduğu gibi kalbini ve düşüncelerini tüm sıcaklığıyla okuyucularıyla paylaşıyor.<br />
<div>
<br /></div>
<i><u>“Neden bunalımları çözümleyemiyoruz? Neden dost olmadan, erkek-kadın, karı-koca olmaya çabalıyoruz?” </u></i><br />
<i><u><br /></u></i><br />
Hayatı, peşine düştüğü yazarların çevresinde anlamlandırmaya çalıştığı Yaşamın Ucuna Yolculuk isimli anlatısından sonra bu kitabın bu kadar sarsıcı olacağını düşünmemiştim. Otobiyografik özellikler taşıyan bu kitabında küçüklüğünden başlayarak ailesini, okul yıllarını, evliliklerini samimi bir şekilde dile getiriyor.Sarsıcı etki yaratmasının sebebi ise hiç normal olmayan bir çocukluk geçirmiş olması.Hayattan tek beklentisi istediği gibi sokaklarda dolaşmak, dünyayı tanımak olan bir insanın beş yıl gibi bir süre hastaneye kapatılarak tedavi(!) altına alınması dayanılması güç bir durum.Tezer Özlü dört duvar arasında kalmaya,doktorlara ilaçlara, elektroşoklara, dayanmış.Ona göre çözüm gayet basitti.Dışarıda olmak, insanları incelemek, kuşları dinlemek, gün batımını izlemek.En başından beri Tezer Özlü'nün amacı buydu.Tüm bunlardan sonra hayatının geri kalan kısmında az da olsa buna ulaşmış olduğunu bilmek okuyucuyu rahatlatacak nadir şeylerden biri.<br />
<br />
<u><i>“Bizi saran sıcaklığın. Soğuyan gecelerin. Ve geceleri bürüyen yıldızların. İki insanın sarılarak geçirdiği bu sarsıntı özü olmalı evrenin. Sonsuza dek varan, var eden, yaşatan, yaşamı ileri doğru devreden bu birleşme.”</i></u>
<br />
<div>
<br />
Bu acı dolu yaşanmışlıklardan sonra kitap bittiğinde geriye karamsarlık, umutsuzluk değil tam tersine iyiye güzele ulaşma umudu kaldı bende. Kitabın kapağında masumca gülümseyen Tezer Özlü resmi kitabı özetler şekilde bir çok şeyi anlatıyor. Geleceğin o bilinmez karanlığına karşı yaşanacak günlerin, gezilecek sokakların, izlenecek gün batışlarının, dinlenecek müziklerin, koklanacak çiçeklerin, okunulacak kitapların, edilecek güzel sohbetlerin varlığı belki de insanın en büyük dayanak noktası oluyor.<br />
<br />
Tezer Özlü, yarışır gibi geçen hızla hayatlarda mola verip dinlenmek ve düşünmek isteyenler için güzel bir durak.</div>
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-13051727635132423282012-07-08T13:25:00.001+03:002012-07-09T13:51:30.118+03:00Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar<div style="text-align: left;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://encrypted-tbn2.google.com/images?q=tbn:ANd9GcQr0mICtDZfqdekXQh6H1vUTXTZ7cI0GsXfeKS_nDVp8kfGyhtcMw" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://encrypted-tbn2.google.com/images?q=tbn:ANd9GcQr0mICtDZfqdekXQh6H1vUTXTZ7cI0GsXfeKS_nDVp8kfGyhtcMw" width="136" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Huzur</b><br />
Dergah Yayınları</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<i><u>"Vücutlarımız, birbirimize en kolay verebileceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır." </u></i><br />
<br />
<b><span style="font-size: large;">H</span>uzur</b>, mükemmeliyeti arayan bir yazarın elinden çıkmış edebi değeri çok yüksek bir başyapıt.Kitaptaki her kelime her cümle <b>Ahmet Hamdi Tanpınar</b>'ın süzgecinden geçerek özenle bir araya getirilmiş.Müthiş bir dil zenginliği var.Bu zenginlik içinde okurları tek zorlayacak Arapça kökenli kelimeler ve bazen paragraf kadar uzun süren tasvirler.Yavaş yavaş ve istekle okunduğunda kitabın ne kadar etkileyici olduğu ortaya çıkıyor.Açıkçası bu kitaptan sonra okuyacağım kitaplar bir süre yavan gelebilir.<br />
<br />
<i><u>"Yaşamak güzeldi... Bu sevimli budalanın kollarında kendisini kaybetmek ve sonra gene orada, onun için kendini bulmak vardı."
</u></i><br />
<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.haberler.com/haber-resimleri/904/buyuk-yazar-ahmet-hamdi-tanpinar-aniliyor-3296904_2946_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.haberler.com/haber-resimleri/904/buyuk-yazar-ahmet-hamdi-tanpinar-aniliyor-3296904_2946_o.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Ahmet Hamdi Tanpınar</b><br />
1901 - 1962</td></tr>
</tbody></table>
Tanpınar, II. Dünya Savaşının başlamak üzere olduğu yıllarda savaşın toplumda oluşturduğu gergin atmosferde kelimelerle kimi
zaman muhteşem bir İstanbul manzarası çizerken kimi zaman musikinin, insan
ruhunun en derinlerine temas eden seslerin melodilerini oluşturuyor.Kitabın ana karakterleri <b>Mümtaz</b> ve <b>Nuran</b> aşkının etrafında İstanbul'un tarifi zor güzelliği içinde huzur verici bir yolculuğa çıkıyorsunuz.Kitapta da geçen bildiğim bir çok yerin Cumhuriyet yıllarındaki halini Tanpınar'ın kaleminden okumak ve o havayı solumak bambaşkaydı.<br />
<br />
"<i><u>Yolun büyüğü küçüğü yoktur. bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.</u></i>"<br />
<br />
Kitabın içinde en çok geçen ögelerden biri de kuşkusuz müzikti.Yazar karakterlerin iç dünyalarını ve psikolojik çözümlemelerini okuyucuya yansıtırken musikiden fazlasıyla yararlanıyor.Bu kısımlar benim açımdan oldukça zorlayıcıydı çünkü eski musiki hakkında yok denecek kadar bilgim vardı.Her şey yabancı geliyordu.Hatta kitapta bununla ilgili olarak, "<i>Bugün Türkiye'de nesillerin beraberce okuduğu beş kitap bulamayız.Dar muhitlerin dışında, eskilerden zevk alan gittikçe azalıyor.Biz galiba son halkayız.Yarın bir Nedim,bir Nef'i,hatta bize o kadar çekici gelen eski musikî ebediyen yabancı olacağımız şeyler arasına girecek.</i>" cümlelerinin geçmesi hislerime bir anlamda tercüman oldu.<br />
<br />
<u><i>"Son ümit, temennilerimizin imkansızlığa akseden çehresidir."</i></u><br />
<u><i><br /></i></u><br />
<u><i>"Birşeyden korkmak, biraz da onun geleceğini beklemektir."</i></u><br />
<u><i><br /></i></u><br />
<u><i>"Madem ki o benim için artık her şeydir, o hâlde bütün kâinatımla ona taşınacağım!..."</i></u><br />
<br />
Huzur içeriği geniş çok yönlü bir eser.Kitabı sadece aşk romanı ya da sadece İstanbul romanı olarak ele almak haksızlık olur.İçerisinde doğu-batı ikilemi, Türk aydının toplum içerisinde aldığı ya da almak istediği rol, yeni kurulmuş devletin halk üzerinde oluşturduğu umut ve tedirginlikler, siyaset, müzik, tasavvuf, psikoloji gibi bir çok farklı konuya yer veriyor.<br />
<br />
Ve son olarak Tanpınar'ın şu öngörüsü şu anda yaşadıklarımızı ne güzel ifade etmiş;<br />
<br />
<u><i>"Birtakım mekteplerimiz var; bir çok şeyler öğretiyoruz.Fakat hep eksik olan bir memur kadrosunu doldurmak için çalışıyoruz.Bu kadro dolduğu gün ne yapacağız? Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı âdet edindik.Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplayacak...O zaman ne olacak?Kriz..."</i></u>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-45776207026308477582012-06-28T12:25:00.005+03:002013-03-27T12:45:37.560+02:00Adalet<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.kamugazetesi.com/resimler/2/10886.jpg" imageanchor="1"><img alt="" border="0" src="http://www.kamugazetesi.com/resimler/2/10886.jpg" height="265" title="Adalet" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
“Adil olanın peşinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir, adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötü insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerekir; bunu yapabilmek için de adil olanı güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.<br />
<br />
Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanı güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı haklı kıldık.”Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-54022980106598611382012-06-19T13:03:00.003+03:002012-07-07T15:47:25.592+03:00Karadelik Güncesi - Ali Teoman<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/82294-Karadelik-Guncesi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/82294-Karadelik-Guncesi.jpg" width="135" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Karadelik Güncesi</b><br />
Sel Yayıncılık</td></tr>
</tbody></table>
<b><span style="font-size: large;">K</span>aradelik Güncesi</b>'ni nereden görüp satın aldığımı hiç bilmiyorum.Çünkü kitabı alalı neredeyse iki yıl olmuş.Bu kadar uzun bir süreden sonra ancak okuyabilmiş olsam da kitaptan genel anlamda memnun kaldığımı söyleyebilirim.Bu arada kitabın yazarı Ali Teoman da geçen yıl mart ayında beyninde çıkan tümör nedeniyle talihsiz bir şekilde aramızdan ayrıldı.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
Kitabın ilgimi çekmesindeki en önemli unsur İstanbul'da geçen fantastik bir hikayeye sahip olmasıydı.Karadelik Güncesi, yazarın <i>Konstantiniye Üçlemesi</i> olarak ele aldığı bir serinin ikinci kitabıdır.İlk kitabı <i>Uykuda Çocuk Ölümleri</i> ve ölümünden sonra yayınlanan üçüncü kitabı ise <i>Gecenin Atları'</i>dır.Her ne kadar bir üçlü olarak ele alınmış olsa da kitaplar bir birinin devamı şeklinde değildir.Karadelik Güncesin'de de olduğu gibi bu üç kitabın ortak özelliği sıradışı, heyecanlı, grotesk bir İstanbul romanı olmasıdır.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.haberler.com/haber-resimleri/874/yazar-ali-teoman-bilgi-de-aniliyor-3469874_9132_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.haberler.com/haber-resimleri/874/yazar-ali-teoman-bilgi-de-aniliyor-3469874_9132_o.jpg" width="200" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Ali Teoman</b><br />
1962 - 2011</td></tr>
</tbody></table>
Kitabın ana karakteri <b>İbrahim Nemrud</b> YERSARAY (<i>Yerebatan Sarayı</i>) 'da ki ofisinde çalışan bir dava vekilidir.Hayatını devam ettirecek kadar kazandığı yoğun iş temposunda yaşarken bir gün önemli bir avukattan iyi bir teklif alır.Kendi işinde yaklaşık iki yılda kazanacağı bir ücret karşılığında <b>Seyfettin Stigma</b> isminde bir miras varisini bulması gerekmektedir.İbrahim Nemrud bu fırsatı kaçırmaz ve teklifi kabul eder ve Seyfettin Stigma'nın izinde İstanbul'un farklı farklı yerlerinde tellaklar, dervişler, psikanalistler, bilimadamları ile renkli hikayeler eşliğinde bir yolculuğa çıkar.<br />
<br />
Kitabın uzunluğu biraz göz korkutsa da başladıktan sonra sayfalar su gibi ilerliyor.Coşkulu bir şekilde ilerlerken kitabın sonlarına doğru kitap sıradanlaşmaya başladı.Bunda hikayenin geldiği noktanında etkisi var tabi ki.Başlarda güzel bir maceranın içindeyken sonlara doğru pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim bir noktaya vardı. Bazı bölümler gereksiz yere uzatılmıştı sanki.Bu yerlerde kitabın bir parçası değil sıkılarak izleyen bir seyirci gibiydim.Ama son sayfalardaki <i>Karadelik Güncesi</i> isimli bölüm kitabın konusunu biraz toparladı ve bir sonuca bağladı.<br />
<br />
Kitabı biraz eleştirsem de Ali Teoman'ın dilini çok beğendim.Betimlemeler oldukça yoğun ve başarılıydı. Konstantiniye Üçlemesinin ilk kitabı Uykuda Çocuk Ölümlerini de okuma listeme dahil ediyorum.<br />
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-20780751808132526002012-06-01T23:38:00.000+03:002012-07-07T15:47:33.517+03:00Bıyık Söylencesi - Tahsin Yücel<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSbqZE7rsDKI__OsdAqPAQzulBTFbUtZmmroSJ57FSEJsWWOCHcIhfWr8zY8JhowjkhaNuIzeuXLaVxN1YPsBM_8QrNXmrV190Po2s_DPjMu_92lDEaVxBCDuLySEnuj7Tc8pfTIHNyh1H/s1600/Biyik+S%25C3%25B6ylencesi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSbqZE7rsDKI__OsdAqPAQzulBTFbUtZmmroSJ57FSEJsWWOCHcIhfWr8zY8JhowjkhaNuIzeuXLaVxN1YPsBM_8QrNXmrV190Po2s_DPjMu_92lDEaVxBCDuLySEnuj7Tc8pfTIHNyh1H/s200/Biyik+S%25C3%25B6ylencesi.jpg" title="Bıyık Söylencesi" width="127" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Bıyık Söylencesi</b><br />
Can Yayınları</td></tr>
</tbody></table>
<b><span style="font-size: large;">B</span>ıyık Söylencesi</b>.Çok merak ettiğim bir yazarın okuduğum ilk kitabı oldu.Okuduğum bu tek kitapla <b>Tahsin Yücel</b> hakkında çok fazla çıkarım yapamasam da kullandığı sade ama çok temiz Türkçesine hayran kaldım.Kitabın konusu da dili gibi.Gayet akıcı ilerleyen kitap isminden de anlaşılacağı gibi bir bıyık üzerine inşa edilmiş.<br />
<br />
Kitap askerlikten evine dönen <b>Cumali</b>'nin hiç niyeti olmamasına rağmen berberin ısrarı üzerine bıyık bırakmasıyla başlıyor.Özellikle bıyığın önemli bir erkeklik unsuru sayıldığı dönemde Cumali'nin akla hayale sığmaz bir bıyığa sahip olması onu halk arasında oldukça popüler kılıyor.Ancak bu popülerlik Cumali'yi yavaş yavaş dipsiz bir kuyuya doğru itmektedir.Çünkü geçen zaman içinde toplumun ilgisi Cumali'den bıyığa doğru kaymaya başlıyor.Hatta öyle bir yere geliyor ki kasaba halkı artık bıyıkla Cumali'yi farklı karşılamaya başlıyor.Büyüyen bıyık karşısında kişiliğini kaybeden kahramanımız kendine bile yabancılaşmaya başlıyor.<br />
<div style="text-align: right;">
</div>
<br />
Kitabın kahramanı <b>Cumali</b>'yi, <b>Oğuz Atay</b>'ın <i>"Beyaz Mantolu Adam"</i> öyküsünün kahramanına benzettim.Bıyık bırakmak istemeyen ama berber ısrarı üzerine bıyık bırakması,yine toplumun belli bir kesiminin zoruyla soyadını değiştirmesi,yine bir kısım kişinin zoruyla babası gibi giyinmeye başlaması,bıyığının adamı olması için konuşmalarına dikkat etmesi ve buna benzer diğer şeyler.Yani tamamen toplumun yönlendirdiği şekilde bir hayat yaşamaya başlıyor.Sonunda da Beyaz Mantolu Adam'da da olduğu gibi Cumali'nin kendi başına aldığı tek karar onun için en önemli karar oluyor.<br />
<br />
Bir yerden okuduğum bir bilgiye göre Tahsin Yücel bu kitabı yazmaya başlamadan önce öykü olarak niyetlenmiş ama başladıktan sonra roman olacağını hissetmiş.Ama ben öykü olarak kalsa daha güzel olurdu diye düşünüyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-25098006219184515672012-05-19T17:57:00.000+03:002012-07-07T15:47:44.934+03:00Aylak Adam - Yusuf Atılgan<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://encrypted-tbn1.google.com/images?q=tbn:ANd9GcRw5iWVjP0PLgueiuUgG9XWBOHDgmXOtE1J4T4xBy2p1q_K9Kbh" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="200" src="https://encrypted-tbn1.google.com/images?q=tbn:ANd9GcRw5iWVjP0PLgueiuUgG9XWBOHDgmXOtE1J4T4xBy2p1q_K9Kbh" title="Aylak Adam" width="129" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Aylak Adam</b><br />
Yapı Kredi yayınları</td></tr>
</tbody></table>
<i><u>"İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim.Olmak istedikleri, olamadıkları "kişi"yi anlatırlar."</u></i>
<br />
<br />
<span style="font-size: large;">H</span>ayatın hızlı trafiğinde çoğumuz istek ve amaçlarımızın peşinde koşturup duruyoruz.Bazen hangi günde olduğumuzu fark edemeyecek kadar kaptırıyoruz kendimizi.Bazılarımız kişisel hırslarından, bazılarımız idealleri için, bazılarımız ise yapmak zorunda olduğu için bu yarışın içinde kendine yer edinmiş.Ama az da olsa bazılarımız var ki tüm bunların dışında sadece yapmak istediği ve yapmaktan keyif aldığı işlerle vaktini geçiriyor.<br />
<br />
<b>Aylak Adam</b>'ın kahramanı <b>C.</b>'de bu az sayıdaki insanlardan biri.Babasından kalan miras ile hiç bir işte çalışmasına gerek kalmadan hayatını geçiriyor."<i>Ne işte çalışıyorsun?</i>" sorusuna kendisi "<i>Aylağım ben</i>." diye cevap veriyor.Hemde paralı olanında.Peki elle tutulur hiç bir işle uğraşmadan zaman nasıl geçer? Buna cevaben <b>C.</b> aylaklığın düşünüldüğü gibi kolay olmadığını, zor bir durum olduğunu düşünüyor.Kendince uğraşlar bulmuş ancak bu uğraşların çoğu düşünsel boyutta.Günlük hayatta bir çoğumuzun karşılaştığı ancak hiç dikkat etmediği olaylar <b>C. </b>için düşülmesi hatta peşinden gidilmesi gereken konular.Bazı günler sokak ve cadde isimlerini düşünürken, bazen yola bakan kafede, önünden geçen insanlara kendince bir hayat çiziyor, çizemediklerini de öldürüyor.Başka günlerde de takip ettiği bir kadınla konuşmak için günlerce bir kahvede oturup onu izleyebiliyor.<br />
<u><i><br /></i></u><br />
<u><i>“Ne yamansınız dökme kalıplarınızla: bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.”</i></u><br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://encrypted-tbn2.google.com/images?q=tbn:ANd9GcTbwOz2xfT78sAp6633Od-_SQc5tgkzCTo5DX5OT_gQaPRQPlwGqw" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="200" src="https://encrypted-tbn2.google.com/images?q=tbn:ANd9GcTbwOz2xfT78sAp6633Od-_SQc5tgkzCTo5DX5OT_gQaPRQPlwGqw" title="Yusuf Atılgan" width="137" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Yusuf Atılgan</b><br />
1921-1989</td></tr>
</tbody></table>
Böyle zaman geçirirken tekdüze bir hayat yaşamaktan da olabildiğince kaçınıyor.Alışkanlıklardan nefret ediyor.Öyle ki bir kaç kez gittiği bir lokantada garsonun <b>C</b>.'ye sormadan bir şeyler getirdiğinde hemen oradan uzaklaşması gibi.Çevresine ve bazı durumlarda kendisine bile muhalif olan <b>C.</b> toplumun normal kabul ettiği kalıplara da karşı bir duruş sergiliyor.Toplumun normal kabul ettiği diğer bireyleri ile çatışmalar yaşaması ve her çatışmada kendini biraz daha bu insanlardan uzaklaşırken bulması da bu sebepten.Zaten <b>C</b>.'nin bir isme ihtiyacı olmadığı gibi diğer insanlara da ihtiyacı yoktur.<br />
<i><u><br /></u></i><br />
<i><u>"Bana tek insan yeter.Sevişen iki kişinin kurduğu toplum.Toplumsal yaratıklar olduğumuza göre, insan toplumlarının en iyisi bu daracık, sorunsuz, iki kişilik toplumlar değil mi?"</u></i><br />
<br />
Yirmi sekiz yaşında tüm amacı kendi iki kişilik toplumunu kuracağı, hayatında tutunabileceği ideal kadını , sevgiyi aramak oluyor.Hikaye boyuncu bir çok kadınla birlikte oluyor ancak hiç biri aradığı kadın değil.Yakın arkadaşları dünyada böyle bir kadının olmayacağını söyleyerek onu vazgeçirmeye çalışsa da o bulacağından emin.
<br />
<i><u><br /></u></i><br />
<i><u>"Sustu.Konuşmak gereksizdi.Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti.Biliyordu; anlamazlardı."</u></i><br />
<i><u><br /></u></i><br />
Kitap bittiğinde <b>C.</b> karakterini kafamda tam oturtamadım.Bir şeyler eksik gibiydi.Kusurları olan, bazen kendisiyle çelişen, ne yapacağının kestirilmesi zor bir kahraman..Kitabı etkileyici kılan da biraz da bu derinlik sanırım.<br />
<i><u><br /></u></i><br />
<i><u><br /></u></i><br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-30339602030965955502012-05-12T13:17:00.005+03:002013-03-27T12:46:40.985+02:00Sinemadan çıkmış insan<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://fc00.deviantart.net/fs28/f/2008/131/2/3/Cinema_by_Paleuf.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" src="http://fc00.deviantart.net/fs28/f/2008/131/2/3/Cinema_by_Paleuf.jpg" height="240" title="Sinema" width="320" /></a></div>
<u><i><br /></i></u>
"<b><span style="font-size: large;">Ç</span></b>ağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor.Sinemadan çıkmış insan.Gördüğü film ona bir şeyler yapmış.Salt çıkarlarını düşünen bir kişi değil.İnsanlarla barışık.Onun büyük işler yapacağı umulur.Ama beş-on dakikada ölüyor.Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar."Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-42266648184755597682012-05-12T13:10:00.003+03:002012-07-07T15:48:06.440+03:00Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer ÖzlüOkuduğum diğer kitaplardan oldukça fazla sürdü bu kitabı bitirmem.Çok kısa gibi görünen ama içi o kadar dolu bir kitap ki <b>Yaşamın Ucuna Yolculuk</b>.Tıpkı <b>Tezer Özlü</b>'nün kırk üç yıllık kısa hayatı gibi.<br />
<div>
<br />
<i><u>“İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük. Yaşam acısı.”</u></i><span style="font-size: xx-small;"><i><u> </u></i>(sf 22)
</span><br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.google.com.tr/url?source=imglanding&ct=img&q=http://www.pegem.net/resim/urun/31422200.jpg&sa=X&ei=HH6tT8qnCYHG-Qap4P2nDA&ved=0CAkQ8wc4Mg&usg=AFQjCNE99n0hRJceN1ZmQZYfLCxlAPaLsQ" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="200" src="http://www.google.com.tr/url?source=imglanding&ct=img&q=http://www.pegem.net/resim/urun/31422200.jpg&sa=X&ei=HH6tT8qnCYHG-Qap4P2nDA&ved=0CAkQ8wc4Mg&usg=AFQjCNE99n0hRJceN1ZmQZYfLCxlAPaLsQ" title="Yaşamın Ucuna Yolculuk" width="125" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Yaşamın Ucuna Yolculuk</b><br />
Yapı Kredi Yayınları</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-size: large;"><b>T</b></span><b>ezer Özlü</b>, çok sevdiği yazar Cesar Pavese'den yaptığı alıntılarla yazdığı anlatısında; 4 Temmuz 1982 tarihinde<i> </i><i> bağımsızlık ve gitmek</i> olarak gördüğü trenlerle başlayan Viyana, Belgrad, Zagreb, Niş gibi bir çok kente uğrayarak Torino'da sona eren yolculuğunda Prag'da <b>Kafka</b>'nın, Trieste'de <b>Svevo</b>'nun, Belbo'da <b>Pavese</b>'nin yaşayan izlerini takip ediyor.Çocukluğunda geçirdiği başarısız bir intihar girişiminin ardından hayatının geri kalan kısmında bu yazarlar onun için büyük bir dayanak noktası<i>.</i><br />
<i><br /></i><br />
<i>“<u>Bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. Anlatılarında yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden. Dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş ölülerden.</u>”</i><br />
<br />
Bir yandan bu yazarların peşinden binlerce kilometre yol giderken bir yandan da kendi iç dünyasında yaşam ve ölüm olguları arasında gidip geliyor. Bu kalabalık gri kentlerde, yığınla insanın günlük yaşam içinde koşturduğu caddelerde görünenin ardında görünmeyeni arıyor.Her yolculuk kendi kendini keşfedebildiği kendi olabildiği, hayatına bir anlam arayışı oluyor onun için.<br />
<br />
<i><u>“Yolculuklar ilginçtir. Yaşamın sürekliliği içinde, başlı başına kesitler oluştururlar. Dağlardan, deniz kıyılarından, kentlerden gecelerden geçilir. İnsanlardan geçilir. Irmaklar görülür. İnsanlar görülür. Kalabalık ya da bomboş istasyonlar belirir. Sonra herhangi bir ormanla karşılaşırsın. Belki birkaç gün önce geçtiğin bir orman. Bir kent. Ağaçların kızıl kahverengiliğini, yeşilini, çıplaklığını algılamış mıydım, diye sorarsın kendi kendine. Yol kıyısında bir başına bir çocuk durur. Büyük bir siyah şemsiye tutar elinde. Yeşil, yün örgüsü bir başlık giymiştir. Elinde gene yeşil, cırtlak yeşil bir plastik torba tutuyordur. Yanı başında güttüğü iki koyun durur. Çocuk, kendini bürüyen yalnızlığın, boşluğun bilincinde değildir. Ve diğer dünyaların. Her insanın oluşturduğu bir bütün dünyanın. Sonra yol ilerler. Dünyalara açılan, yeni yaşamlardır yolculuklar.”</u></i><br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.google.com.tr/url?source=imglanding&ct=img&q=http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/thumb/c/c7/TezerOzlu.jpg/220px-TezerOzlu.jpg&sa=X&ei=iH6tT8_2AcPR-gaKg4yaDA&ved=0CAkQ8wc&usg=AFQjCNEjH-CPHCz6bEaYnnMLf6InCS9xew" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="200" src="http://www.google.com.tr/url?source=imglanding&ct=img&q=http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/thumb/c/c7/TezerOzlu.jpg/220px-TezerOzlu.jpg&sa=X&ei=iH6tT8_2AcPR-gaKg4yaDA&ved=0CAkQ8wc&usg=AFQjCNEjH-CPHCz6bEaYnnMLf6InCS9xew" title="Tezer Özlü" width="161" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Tezer Özlü</b><br />
1943-1986</td></tr>
</tbody></table>
Kitabın son sayfasına gelip kapattıktan sonra sanki bitirmemiş gibiydim.Kitapta yalnızlığın, intiharın, ölümlerin peşinde koşsa da buram buram yaşam kokuyor anlattıkları.Aynı otel odasında iki kez kalmadığı gibi her gün baktığı güneş bile aynı güneş değildi onun için.<br />
<br />
Hayatın hızlı rutin akışı içinde durup düşünmemiz için tekrar tekrar okunması gereken bir kitap.<br />
<br />
<i><u>“Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.” </u></i><span style="font-size: xx-small;">(sf 58)</span>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-81878857988303477212012-04-24T12:04:00.002+03:002012-04-24T12:04:55.154+03:00Çay<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media-cache9.pinterest.com/upload/221802350367524822_8A35KeJt_c.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="http://media-cache9.pinterest.com/upload/221802350367524822_8A35KeJt_c.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
"<i><u>Türkiye'de insanlar size çay ikram ettiğinde, 'bu sizinle oturup konuşabilir miyiz' anlamına gelir!</u></i>"</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
<b>Theo Hasselo</b></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-24018064409616126552012-04-23T21:55:00.001+03:002012-07-07T15:48:14.288+03:00Korkuyu Beklerken - Oğuz Atay<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/794-Korkuyu-Beklerken.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/794-Korkuyu-Beklerken.jpg" width="133" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Oğuz Atay</b><br />
Korkuyu Beklerken<br />
<b>İletişim Yayınları</b></td></tr>
</tbody></table>
<b><span style="font-size: large;">O</span>ğuz Atay</b> ile ilk tanışmamız <b>Korkuyu Beklerken</b> ile oldu. İtiraf etmeliyim ki biraz geç kaldım.Ama <b>Atay</b>'ı okumak çok önceden beri aklımda.Aslında hem okumak isterken hemde kendiliğinden geciktirdim hep.Sevdiğim yazarların kitaplarını olabildiğince aralıklı okumak gibi bir huyum var.Atay'ı okumadan evvel seveceğimi biliyordum zaten.Bu öykü kitabı da ilk tanışmamız için çok ideal bir tercih oldu.En çok <b>Tutunamayanla</b>r'ı bilinir ama ben onla başlamak istemedim.<br />
<br />
Korkuyu Beklerken; yaşamda dikiş tutturamayan sekiz tutunamayanın,sekiz öyküsünden oluşuyor.Tamamen toplumun verdiği kararlarla yaşayan hatta ölüme giden bir adam,sevgilisini tavan arasında unutan bir kadın,göndereni belli olmayan ve anlaşılamayan bir dille yazılmış mektubu hayatının merkezine koyacak kadar yalnız yaşayan biri...Yalnızlık,başarısızlık,çaresizlik,sorunlarını çözememiş birey bütün öykü kahramanlarında karşılaştığımız ortak özellikler.
<br />
<br />
<blockquote class="tr_bq">
"<i><u>Ben bir şeyin taklidiydim; fakat aslımı bile doğru dürüst öğrenememiştim.</u></i>" <span style="font-size: xx-small;">(sf 61)</span></blockquote>
<blockquote class="tr_bq">
"<i><u>Hep kötü olaylar,can sıkıcı yaşantılar tekrarlanıyordu;güzellikler, bir kere görünüp kayboluyordu.</u></i>" <span style="font-size: xx-small;">(sf 65)</span></blockquote>
<br />
İlk üç öykü; <b>Beyaz Mantolu Adam</b>,<b>Unutulan</b>(<i>kitaptaki</i> <i>en sevdiğim öykü</i>) ve kitaba ismini veren <b>Korkuyu Beklerken</b> diğer öykülerden dikkat çekici bir şekilde ayrılıyor.Çünkü bu üç öykü yoğun bir biçimde "<i>kafkaesk</i>" öğeler barındırıyor.Sadece Kafka ile sınırlı değil, daha öncesinde on dokuzuncu yüzyıl Rus edebiyatı ile başlayan bir yazının altmışlı yıllarda Türk edebiyatında yeni yeni görülmeye başlayan izlerini taşıyor.Atay verdiği röportajlarda en sevdiği yazarların başında Kafka ve Dostoyevski olduğundan bahsediyor.Bu isimler Atay'ın üslubu ile ilgili bize önemli ipuçları veriyor.<br />
<br />
"<i><u>Birlikte yaşadığımız günlerde, bütün beğenilerim sana karşı duyduğum tepkilerden oluştu.</u></i>" <span style="font-size: xx-small;">(sf 176)</span><br />
<br />
"<i><u>Davranışlarında genellikle hep böyle geç kalırdın.Karımdan ayrılıp sana sığındığım zaman da, 'Geceleri eve geç geliyorsun,' gibi, yıllarca önce söylenmiş olması gereken sözlerle beni tedirgin ederdin.</u></i>" <span style="font-size: xx-small;">(sf 179)</span><br />
<br />
<b>Babama Mektup</b> ise Atay'ın babasının vefat ettikten sonraki bir zamanda yazdığı,öykü kahramanının bizzat Oğuz Atay olduğu otobiyografik bir metin.Atay bu öyküde babası hayattayken yüzüne karşı söyleyemediklerini,babasıyla arasındaki benzerlik ve farklılıklarını bir iç hesaplaşma şeklinde samimi dille anlatıyor.<br />
<br />
Diğer öyküleri;<b>Bir Mektup</b>,<b>Ne Evet Ne Hayır</b>,<b>Tahta At </b>ve<b> Demiryolu Hikâyecileri - Bir Rüya</b> ise belki sadece Türkiye'de görebileceğimiz türden olayları konu alıyor.<br />
<br />
"<i><u>Belki de kendime bu dünyada bir yer yapabilmek için, birçok düşüncemi 'kuvveden fiile' çıkarmaya çalışıyorum.Aslında sen böyle bir şeyi hiç düşünmedin;bununla birlikte, <b>yeryüzünde senin kadar yer yaptığımda söylenemez</b>.</u></i>"<span style="font-size: xx-small;"> (sf 179)</span><br />
<span style="font-size: xx-small;"><br /></span><br />
<br />
Oğuz Atay, kitaplarında ki kahramanlar gibi kendisi de yalnızdı.Hayatının çeşitli dönemlerinde başarısız olmuş, babasının zorladığı bir mesleğe istemeyerek yönelmişti. Eserleriyle toplumun kendisine biçtiği rolü üstlenmemiş, tam tersine bunu eleştirmişti. Yaşadıklarıyla yeryüzünde <b>yer edinemediğini</b>, sevilmediğini düşündü. Kitabı yazdığı zamana kadar Türk edebiyatından denenmemiş bir işe kalkıştı ancak anlaşılmadı yaptığı iş. Aslında günümüzde yeni yeni anlaşılmaya başlandı.Yazdığı eserlerle ilgili onlarca araştırma-inceleme kitabı var. Hak ettiği konumu ancak yeni yeni almaya başlasa da gelecek nesillerin onu bizden çok daha iyi özümseyeceğini düşünüyorum.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-80135775108600375862011-08-18T03:05:00.000+03:002012-05-13T19:33:58.428+03:00Bazuka - Murat Uyurkulak<div style="text-align: left;">
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img alt="Metis Yayınları , 92 Sayfa" class="alignleft" height="200" src="http://t2.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcTSXIhbEW_x27-AFBSiSjbB-VE1kSAIjeO2xpZYz5agvSF_ahtgmQ" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" title="Bazuka" width="142" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small;">Bazuka</span></b><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small;">Murat Uyurkulak</span><br />
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size: x-small;">Metis Yayınları</span></b></td></tr>
</tbody></table>
<strong style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"> </strong>Murat Uyurkulak daha önce tanıdığım bir yazar değildi.Olabildiğince farklı yazarlardan kitaplar seçmeye çalışıyorum ki farklı düşünceler farklı dünyalar farklı hikayeler okuyabileyim.Bu açıdan son günlerde <strong>Bazuka</strong> kitabıyla Murat Uyurkulak'ın misafiriydim.</div>
<br />
Öncelikle hikaye türüyle aram pek iyi değil.Daha önce çok az okumuşluğum vardır bu türde.Buna rağmen Bazuka bittiğinde tek üzüldüğüm nokta kitabın kısa oluşuydu.Daha önce çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış toplam dokuz tane hikâye içeriyor kitap.Kapağında da yazdığı üzere aşk,yalnızlık ve şiddete dair hikâyelerle karşılaşıyoruz.Kitapla ilgili tek sıkıntım bazı hikayelerin birilerine nazire ya da gönderme yapması oldu.Daha önce Murat Uyurkulak okumamış olmam bende bu açıdan bir eksiklik yarattı.Hikâyelerin daha iyi algılanması açısından benim için önemli bir noktaydı.<br />
<br />
Bazuka'yı herkese önerdiğim gibi yazarın diğer iki romanı <strong>Tol</strong> ve <strong>Har</strong>'ı da okumayı kendime görev olarak veriyorum.Hatta bu romanları okuduktan sonra Bazuka'yı tekrar okuyabilirim de.<br />
<blockquote>
"Aşk değil midir nihai ismimizi koyup bizi kendimize hamile bırakan, kendi kendimizi doğurmamızı sağlayan ve ortaya çıkan bebeği önce mucize sonra hilkat garibi, veya tam tersi kılan?"<br />
<br />
"İnsan çocukken büyük bir saadet ülkesinde yaşıyor. Sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. "<br />
<br />
"Yaşlıların yetişkinliğin arafını unutmasına bunaklık diyorlar, çok yanlış, onlar unuttukça hatırlıyor."<br />
<br />
“Okumak hem bir hayat başarısızlığının, ki unutmayın okumak mağlupların işidir, hem de derin bir yalnızlık hissinin sebebi olup çıkmıştır.”</blockquote>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-69044754704006051412011-06-02T00:30:00.000+03:002012-05-13T19:33:58.426+03:00Savaşları,Kralları ve Filleri Anlat Onlara – MathiasEnard<br />
<div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVn8zzlMlf86ocipf7brED3QhnIstzhdlxN_6mJUNLc9eK8vvQmkKfx4uYP2BQSudpmyQIYspudiV8sButQWiMRLtVBVyQns2pR6zAkclX2E_lEJvX-Oj77zxo3BwcWcJCAtrGnxdKNQI/s320/savaslari-krallari-ve-filleri-anlat-onlara20110415010647-1303203029.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVn8zzlMlf86ocipf7brED3QhnIstzhdlxN_6mJUNLc9eK8vvQmkKfx4uYP2BQSudpmyQIYspudiV8sButQWiMRLtVBVyQns2pR6zAkclX2E_lEJvX-Oj77zxo3BwcWcJCAtrGnxdKNQI/s200/savaslari-krallari-ve-filleri-anlat-onlara20110415010647-1303203029.jpg" width="128" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Savaşları,Kralları ve Filleri<br />Anlat Onlara</span></b><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Mathias Ênard</span><br />
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Can Yayınevi</span></b></td></tr>
</tbody></table>
Rönesansın önemli heykeltıraşlarından biri olan Michelangelo 1506 yılında dönemin Osmanlı padişahı II.Bayezid tarafından İstanbul’a davet edilir.İşte Michelangelo’nun bir kaç aylık İstanbul serüveni bu davet üzerine başlar.Mathias Enard‘ın 2010 Goncourt Des Lycéens ödüllü Savaşları,Kralları ve Filleri Anlat Onlara isimli kitabı bu konuyu ele alıyor.Michelangelo’nun köprü yapmak için İstanbul’a gelip gelmediğiyle ilgili kesin belgeler bulunmamakla beraber Enard’ın kendi görüşü bunun olmadığı yönünde.Zaten kitabı okuduktan sonra gelip gelmediğinin pek bir önemi kalmıyor.Çünkü Enard kısa ama okuması fevkalade zevkli bir tarih yolculuğuna çıkarıyor okuyucularını.<br />
<br />
<br />
13 Mayıs 1506 yılında Sarayburnu'nda 6 günlük sıkıntılı deniz yolculuğundan sonra İstanbul'a ayak basıyor Michelangelo.Köprüleri seven II.Bayezid daha önce Da Vinci'nin hazırladığı projeyi reddetmiş ve Michelangelo'dan Haliç'e köprü yapması için davette bulunuyor.Tabi bu davetin kabul edilmesinde bazı etkenler var.26 yaşında ünlü <strong>Davud</strong> heykeliyle adından çokça söz ettirmiş olan Michelangelo, yeni yapmak istediği eserler için dönemin papası II.Julius'tan destek görememiş ve üstüne hakarete uğrayarak papanın huzurundan kovulmuştur.Böyle bir durumda bu davetin anlamı Michelangelo için hiç kuşkusuz daha farklı.Hem Vinci'ye ders vermek,hem tarihe adından çok söz ettirecek Davud heykeli gibi bir eser bırakmak,hemde karşılığında bolca para kazanmak gelmesini nedenlerinden bazıları.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: left;">
<a href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/d5/David_von_Michelangelo.jpg/250px-David_von_Michelangelo.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/d5/David_von_Michelangelo.jpg/250px-David_von_Michelangelo.jpg" width="104" /></a>Rönesansın önemli heykeltıraşlarından biri olan <strong>Michelangelo</strong> 1506 yılında dönemin Osmanlı padişahı <strong>II.Bayezid</strong> tarafından İstanbul'a davet edilir.İşte Michelangelo'nun bir kaç aylık İstanbul serüveni bu davet üzerine başlar.<strong>Mathias Enard</strong>'ın <strong>2010 Goncourt Des Lycéens</strong> ödüllü <strong>Savaşları,Kralları ve Filleri Anlat Onlara</strong> isimli kitabı bu konuyu ele alıyor.Michelangelo'nun köprü yapmak için İstanbul'a gelip gelmediğiyle ilgili kesin belgeler bulunmamakla beraber Enard'ın kendi görüşü bunun olmadığı yönünde.Zaten kitabı okuduktan sonra gelip gelmediğinin pek bir önemi kalmıyor.Çünkü Enard kısa ama okuması fevkalade zevkli bir tarih yolculuğuna çıkarıyor okuyucularını.</div>
<br />
<br />
<br />
<br />
Enard karakterleri çok güzel bir üslupla işlemiş.Bir tarafta kıskanç,bencil,geçimsiz biri olan Michelangelo diğer tarafta ona İstanbul'da geçirdiği günlerde eşlik eden fedakar,sevdiğine değer veren <strong>Priştineli</strong> şair Mesihi.Yazar bu farklı özellikteki karakterler arasından doğu ve batı arasında bir köprü kuruyor ve bu dengede ne batıyı yüceltiyor ne doğuyu düşürüyor.Bu köprüyü muazzam bir şekilde dengeliyor.<br />
<br />
Doğu kültürünü ve dillerini yakından tanıyan Fransız yazar Enard'ın bu ktiabını okunması gereken kitaplar arasına koyuyorum.<strong>Can Yayınları</strong>ndan <strong>Aysel Bora</strong>'nın çevirisiyle bulabilirsiniz.<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-13450931337847244152011-05-24T01:01:00.000+03:002012-05-13T19:33:58.420+03:00Şeytan,Melek ve Komünist - Nedim Gürsel<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;">
</div>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhErUL5k76lX89F5ld2jUCQoLhXZB9AFaEqs2UWE1GHUVLeLDuTfn1cfWFv48njTZPoyqoyFP7vfZ8XNOmVPXJbVmQLqySsyQick9V9RXrJxZKgjhnG3smhasXbceVYy4jDPLO8EeVNGrBy/s1600/Seytan+Melek+ve+Kom%25C3%25BCnist.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" class="alignleft" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhErUL5k76lX89F5ld2jUCQoLhXZB9AFaEqs2UWE1GHUVLeLDuTfn1cfWFv48njTZPoyqoyFP7vfZ8XNOmVPXJbVmQLqySsyQick9V9RXrJxZKgjhnG3smhasXbceVYy4jDPLO8EeVNGrBy/s200/Seytan+Melek+ve+Kom%25C3%25BCnist.jpg" width="135" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Şeytan,Melek ve Komünist</span></b><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Nedim Gürsel</span><br />
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Doğan Kitap</span></b></td></tr>
</tbody></table>
Cinayetleriyle,ölüleriyle,savaşlarıyla,sürgünleriyle...<strong>Nedim Gürsel</strong> kanlı 20. yüzyıla bir eleştiri getirmiş.Türkiye,Berlin,Moskova arasında gidip gelen geçtiğimiz yüzyılın siyasetine,şiddetlerine,komünizme tanık oluyoruz bu kitapta.Ve tüm bunların arasında kitabı kısa bir <strong>Nâzım Hikmet</strong> hikayesi olarakta okuyabilirsiniz.<br />
<br />
Kitabın ilk bölümünde baş karakterlerden biri olan biyografi yazarının Berlin'e gelişini okuyoruz.Biyografi yazarının Berlin'e gelmesinin nedeni ise Nazım Hikmet ilgili bazı belgeler alacak olmasıdır.Berlin'i bu yazarın anılarıyla,hayelleriyle birlikte geziyoruz.Kitabın bence en güzel kısımlarından biri.<br />
<br />
İkinci bölümde ise <strong>Şeytan</strong> lakaplı bir muhbirin Nazım Hikmet an be an izleyerek Demokratik Alman Cumhuriyetinin istihbarat birimi olan Stasi'ye gönderdiği notlar ile Nazım Hikmet'in zorluklarla dolu hayatına kısmen tanık oluyoruz.N. Hikmet'in bir şair olarak siyasetin içinde edindiği yer ve gerek kendi ülkesine gerek diğer ülkelere gerekse TKP'ye olan etkilerini görüyoruz.Tüm bunlarında yanında hayranlıklar,öfkeler ve aşklarda bu bölümde yer alıyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://media.tumblr.com/tumblr_li916fbyRo1qzexgu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" class="aligncenter" height="220" src="http://media.tumblr.com/tumblr_li916fbyRo1qzexgu.jpg" width="500" /></a></div>
<br />
Diğer bölümlerde ise; Berlin'i asker,piç,eşcinsel,muhbir,komünist olan Ali Albayrak'ın yaşadıklarıyla tekrar dolaşıyoruz.Bu karakter kitapta tartışma yaratabilecek en önemli konu.Eşcinsel asker kavramı Türk toplumunun pekta alışık olduğu bir olgu değil neticesinde.Nedim Gürsel'in kendisinin söylediği gibi aslında bazı konuları sarsmak ve böyle de olabileceğini göstermek için bir çok zıtlığı bu karakterde toplamış.<br />
<br />
Nedim Gürsel'in çıkmış bir sürü kitabı ve aldığı bir çok ödül var ancak internette yazarla ilgili pek fazla yorum göremedim.Bu da beni bir hayli şaşırttı açıkçası.Ancak devamında ise yazdığı <strong>Allah'ın Kızları</strong> kitabından dolayı bir hayli tepki çekmiş.Hatta devamında yargılanmış.Bir yazarın yazdığı bir kitaptan dolayı yargılanması ileri demokrasiyi yaşadığımız şu günlerde tam isabet olmuş.<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-7506724012120691712011-05-19T22:25:00.000+03:002012-05-13T19:33:58.427+03:00Fahrenheit 451 - Ray Bradbury<br />
<div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.nt.com.tr/esatis/resim_kirp.php?catid1=2&maxw=400&maxh=400&filename=9789756902219.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" class="alignleft" height="200" src="http://www.nt.com.tr/esatis/resim_kirp.php?catid1=2&maxw=400&maxh=400&filename=9789756902219.jpg" width="125" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Fahrenheit 451</span></b><br />
<span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">Ray Bradbury</span><br />
<b><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">İthaki Yayınları</span></b></td></tr>
</tbody></table>
Kitap okumanın ve saklamanın yasak olduğu bir zamanda itfaiyeciler yangın söndürmüyor,tam tersine yangın çıkarıyorlar.Yaktıkları tek şey ise kitap.Kitabın baş kahramanı Guy Montag'ta itfaiyecilerden birisi.Guy Montag,ihbar edilen bir evde sakladığı kitaplarla yanmayı tercih eden bir kadın ile başlayıp 17 yaşında tanıştığı küçük bir kız ve ardından parkta gördüğü yaşlı bir profesör ile yaptıklarını,yapılanları sorgulamaya başlayarak hayattaki amacını belirmeye çalışıyor.<br />
<br />
Ray Bradbury kütüphanede kiraladığı bir daktilo ile bu güzel kitabı yazmış.Kitabın ismi de kağıdın tutuşma sıcaklığından geliyor.Fahrenheit birimiyle 451.Kitabın arka kapağında <strong>'</strong><em>Sansüre,totaliter yönetimlere,kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri' </em>yazıyor.Tüm bunların içinde yazarın kitapta bahsettiği ve ağırlık verdiği bir şeyde televizyonlar.Yazar televizyonların kitaba olan ilgiyi azalttığından,televizyondaki eğlenceli programların insanların sorgulama ve düşünme yetilerini elinden aldığını, bu sayede de gerçek hayattaki bir çok kötülükler üzerine insanların sessiz kalmasını eleştiriyor.</div>
<br />
<br />
Kitabı okuyup şu günlerde yaşadığımız basılmayan kitapların yasaklanması ve yazarların hapislere atılmasını düşündüğümde pek bir fark göremiyorum.Kitapta ateşe atıp yakıyorlar şuanda ise bilgisayarın delete tuşuna basıyorlar.Nereye doğru gittiğimizi anlayamıyorum.Anladığım bu gidişin iyiye gitmemesi.Bu olaya karşı da toplumca yeteri kadar ses çıkaramadık malesef.<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-15167533767493810742011-05-05T21:44:00.000+03:002012-05-13T19:33:58.421+03:00Az - Hakan Günday<br />
<div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk4GGtN2On15JF0j8sCOtHqtJrbH9uAfr4BTtmyYrteFp_GviHVRTqY0v6KmHSIoRi76RPS2W3GtaP6lLb2v7j7WkJc-BxDAWI0j_AOafn2Sdc92j-Hs4navhVeFOJPMfKZiFWM7WDDEU/s1600/120348.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" class="alignleft" height="175" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjk4GGtN2On15JF0j8sCOtHqtJrbH9uAfr4BTtmyYrteFp_GviHVRTqY0v6KmHSIoRi76RPS2W3GtaP6lLb2v7j7WkJc-BxDAWI0j_AOafn2Sdc92j-Hs4navhVeFOJPMfKZiFWM7WDDEU/s1600/120348.jpg" width="125" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><b>Az</b><br />Hakan Günday<br /><b>Doğan Kitap</b></span></td></tr>
</tbody></table>
Önceleri <strong>Hakan Günday</strong> ismini arkadaşlarımın arasında sık sık duymuş ve olumlu eleştiriler almıştım.Yeni çıkan kitabı nedeniyle son zamanlarda bir çok yerde <strong>Az </strong>ile karşı karşıya gelince hemen gidip bu kitabı aldım.Neticesiyle Hakan Günday'ın okuduğum ilk kitabı Az oldu.<br />
<br />
Kitap çok akıcı ve sade bir dille yazılmış.Aslında son zamanlarda böyle sürükleyici bir romana gerçekten ihtiyacım varmış onu anladım.Kitabın kurgusu da oldukça başarılıydı.Kitap çok hızlı ve şiddetli bir şekilde başlayıp sonlara doğru özellikle finalinde baştaki etkiyi biraz kaybettiğini söyleyebilirim.Yani sonunda işte budur diyemedim.</div>
<br />
<br />
Kitapta altı çizilecek çok güzel cümleler ve eleştiriler mevcut.Ayrıca hepimizin gördüğü ve bildiği bazı gerçeklere Günday'ın farklı bakış açıları getirmesi de kitabın güzelliklerinden.<br />
<br />
Kitabın ikinci bölümünde <strong>Oğuz Atay</strong> önemli bir yer kaplıyor.Oğuz Atay ile ilgili pek fazla bilgim yoktu o bölümleri okurken biraz utandım doğrusu.Özellikle Atay'ın <strong>Tutunamayanlar</strong>'ını okumak için sabırsızlanıyorum.Oğuz Atay sevenler için bu bölümler bir hayli etkileyici.<br />
<br />
Genel olarak Az'ı ve Günday'ın tarzını sevdim.Yine yazarın diğer kitaplarından Kinyas ve Kayra ile ilgili bir hayli güzel yorumlar var.Günday'ın sonra okuyacağım kitabı da bu olacak.<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-45536899881202261802011-04-28T17:47:00.000+03:002012-05-13T19:34:10.351+03:00Dava - Franz Kafka<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img alt="" class="alignleft" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjba-1kAaSTR_k-9xpvNprfgeHHx-cnDS5LWgqXxNmYm5GRPverGfU24QVeL5rzdTiJJ7tyDD5SZ3N7seyD4XY-cEqREnwj10bEI_YnI6UMVtUqIoqs1PEJ3u5jO-IBCMaYOkzv_wvpKWo/s1600/kafka-dava.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="125" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dava<br />
Franz Kafka<br />
Can Yayınları</td></tr>
</tbody></table>
<strong style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></strong><b>Franz Kafka</b>, yaşadığı çağı yani 20. yüzyılı "Korku Çağı" olarak nitelendirmişti.Şimdiye kadar çok çağ kapandı ancak Korku Çağı'nın son bulacağını sanmıyorum.Başka ne çağı diyebilirim ya da gelecekte hangi çağlar olabilir diye düşündüğümde aklıma güzel bir şeyin gelmemesi de ürkütücü.Hem dünyanın hem insanlığın gittiği yer pekte gitmeyi isteyeceğimiz bir yer değil.<br />
<br />
Kafka'nın tarzı da bu korku çağı özelliklerini içeriyor.Kitapların da iç açıcı öğeler bulmakta zorlanabiliyoruz.Karamsar bir hava var.Genel olarak Kafka kitaplarında bireylerin aile ilişkileri ve arkadaşlık ilişkilerinden toplumsal yapıyı irdeliyor.Dava'da da benzer durumlar var.Baş karakter olan Josef K. bir sabah aniden yaşadığı yere gelen görevliler tarafından göz altına alınıyor.Ancak bunun sebebini bir türlü öğrenemiyor çünkü gelen görevlilerde hangi sebeple K.'yı tutukladıklarını bilmemektedir.Bu durum karşısında neyle suçlandığını bilmeyen K. bir yanlışlık olduğunu ya da önemsiz bir durum olduğunu düşünüp olayı ciddiye almamaktadır.Dava sonuçlanana kadar yaşamına kaldığı yerden devam edebilen K. her gün işine gidip gelmeye devam etmektedir.Ancak geçen her gün davasını öğrenen insanların sayısı arttıkça kendini savunmak durumunda kalan K. bunun için avukat tutmaya karar verir.Josef K. kitap boyunca suçunu bilmeden kendini savunmaya çalışan sıradan bir insandır.Aslında ise Josef K. toplum tarafından esir alınmış bir bireyden başkası değildir.<br />
<br />
Kitabı okurken bazı bölümlerde çok sıkıldım açıkçası.Bunda kitabın ana k0nusu olan dava,davalı,hakim,avukata olan ilgisizliğimin payı var.Ancak ben herkesin mutlaka Franz Kafka okumasını öneriyorum.İşlediği konular neticesiyle Kafka, her dönemde her zamanda okunabilecek ve eskimeyecek bir yazar.<br />
<br />
<strong>Dip Not:</strong>Bendeki kitap Can Yayınlarından.Kitabın çevirmeni olan Ahmet Celal'in hem yazar hem konuyla ilgili olarak yazdığı bir kaç sayfalık yazı var.O yazılarda çok güzel çıkarımlar ve yorumlar mevcut.O kısmı da okumanızı şiddetle tavsiye ederim.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-7771438866669213292011-03-17T21:36:00.000+02:002012-05-13T19:24:55.717+03:00Kuyucaklı Yusuf - Sabahattin Ali<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.kitaplik.com/wp-content/themes/shopperpress/thumbs/12/kuyucakli-yusuf-onkapak.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.kitaplik.com/wp-content/themes/shopperpress/thumbs/12/kuyucakli-yusuf-onkapak.jpg" width="123" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Kuyucaklı Yusuf</b><br />
Sabahattin Ali<br />
<b>Yapı Kredi Yayınları</b></td></tr>
</tbody></table>
<strong>Sabahattin Ali</strong> en beğendiğim yazarların başında geliyor.İlk tanışmam <strong>Kürk Mantolu Madonna</strong> isimli kitabı ile olmuş ve <strong>Kuyucaklı Yusuf</strong> ise yazarın okuduğum ikinci kitabı olmasına rağmen bu iki kitap yazarın bende önemli bir yer edinmesine yetmiştir.Ancak okuduğum her kitabında ona bu kadar hayranlık duymamın yanında yazarın genç yaşta faili meçhul bir cinayete kurban gitmesi de bir o kadar beni üzüyor.Yaşadığı hayatı boyuncada yazdıkları sebebiyle sürekli hapse girip çıkmıştır.Bir yazar için çok zor anlar yaşamış.Ancak o tüm bunlara rağmen harika eserler vermiştir.Az ama çok etkili. Hiç kuşkusuz<strong> Sabahattin Ali </strong>yaşasaydı Türk Edebiyatına çok önemli eserler verecekti.<br />
<br />
<strong>Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali</strong>'nin ilk romanıdır.İlk romanı olmasından dolay anlatılan konu itibariyle zamanın Türkiye'sinin sosyal yapısına ışık tutmak istemiştir.1900'lü yılların ilk çeyreğinde geçen olaylar Balıkesir'in küçük bir kasabasında taşralı bir gencin <strong>Kuyucaklı Yusuf</strong>'un gözüyle kasabalı insanın yaşantısına bakıyor.<strong>Sabahattin Ali</strong>'yi çok büyük yetenek yapan durum tahlilleri,karakter ve çevre tasvirleri ve kullandığı dil ile toplumun küçük bir bölümü olan kasaba halkının yozlaşmasını çok güzel ifade etmiştir.Kasaba zenginleri ile halkın arasındaki sosyal sınıf farkı adeta bir uçurum.İnsanların parası arttıkça hem toplumdaki değeri hemde özgürlükleri bir başka insanın hayatını alacak kadar ileri gidebilmesi sosyal yapıdaki en büyük bozukluk olarak dikkat çekiyor.Yazar tüm bu sosyal mesajları <strong>Kuyucaklı Yusuf</strong> ile <strong>Muazzez</strong> arasında aşk etrafında kaleme almıştır.<br />
<br />
<strong>1937</strong> yılında yayınlanan <strong>Kuyucaklı Yusuf </strong>, <strong>1940</strong> yılında yayınlanan <strong>İçimizdeki Şeytan</strong> ve son olarak <strong>1942</strong> yılında yayınlanan <strong>Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali</strong>'nin yazdığı romanlar.<strong>Sabahattin Ali </strong>kesinlikle okunulması gereken bir yazar.Özellikle <strong>Kürk Mantolu Madonna</strong> isimli romanı defalarca okunulabilecek bir kitap.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-35125239024472973282011-02-27T23:03:00.000+02:002012-07-08T16:47:05.209+03:00Efrâsiyâb'ın Hikayeleri - İhsan Oktay Anar<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://aertugrul.files.wordpress.com/2011/02/efrasiyabc4b1n-hikayeleri.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://aertugrul.files.wordpress.com/2011/02/efrasiyabc4b1n-hikayeleri.jpg" width="131" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Efrasiyab'ın Hikayeleri<br />
İhsan Oktay Anar<br />
<b>İletişim yayınları</b></td></tr>
</tbody></table>
<div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;">
<br />
<br /></div>
<strong>Puslu Kıtalar Atlası</strong> kitabı ile tanışmış olduğum <strong>İhsan Oktay Anar </strong>bu kitabında da kendine has tarzı ile bir kez daha beğenimi kazandı.Belki Puslu Kıtalar Atlasın'da ki hazzı tam olarak alamadım ancak <strong>Anar</strong>'ın o hayal dünyasını yaşamaktan büyük keyif aldım.Öte yandan okudukça daha büyük bir açlık hissetmeye başladığımı da farkettim.O yüzden her kitaptan sonra beklentilerim artıyor.Umarım bu beklentilerimin karşılığını almaya devam ederim.<br />
Kitaptaki hikayelerin listesi şöyle; içlerinden en çok <strong>Güneşli Günler</strong> hikayesini beğendim.<br />
<br />
Torunlarına hikayeler anlatan Cezzar Dede'nin bir gün kapısı çalınır ve gelen Ölüm'dür.Ölüm Cezzar Dede'nin dünyadaki görevinin tamamlandığını söyler.Cezzar Dede ise durumu kabullenip hikayesini bitirip torunlarından ayrılmak için biraz zaman ister.Ölüm ise bundan etkilenmiş olması gerek ki Cezzar Dede'ye bir fırsat tanır.Karşılıklı olarak birbirlerine hikayeler anlatacaklardı ve karşılığında her hikaye için Cezzar Dede'ye bir saat daha yaşama imkanı verecektir.Cezzar Dede bu teklifi kabul eder ve sonrasında mizahla felsefenin iç içe harmanlanıp İhsan Oktay Anar'ın ustalıkla oluşturduğu hayaller dünyasının kapısı aralanmış olur.
<br />
<ul><br />
<li><strong>Korku</strong><ul>
<li>Güneşli Günler <em>(Ölüm)</em></li>
<br />
<li>Bidazın Laneti <em>(Cezzar Dede)</em></li>
</ul>
<br />
<br />
</li>
<li><strong>Din</strong><br /><ul><br />
<li>Bir Haç Ziyareti <em>(Cezzar Dede)</em></li>
<br />
<li>Dünya Tarihi <em>(Ölüm)</em></li>
</ul>
</li>
<br />
<br />
<li><strong>Aşk</strong><br /><ul><br />
<li>Ezine Canavarı <em>(Cezzar Dede)</em></li>
<br />
<li>Hırsızın Aşkı <em>(Ölüm)</em></li>
</ul>
</li>
<br />
<br />
<li><strong>Cennet</strong></li>
<br />
<ul><br />
<li>Şarap ve Ekmek <em>(Cezzar Dede)</em></li>
<br />
<li>Gökten Gelen Çocuk <em>(Ölüm)</em></li>
</ul>
<i><br /></i><br />
<ul>
</ul>
</ul>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-54393044773186484912011-02-22T01:35:00.000+02:002012-05-13T19:34:10.355+03:00Şah ve Sultan - İskender Pala<blockquote>
<blockquote class="tr_bq">
<i>Ezel bahar olmayınca<br />Kırmızı gül bitmez imiş<br />Kırmızı gül bitmeyince<br />Dertli bülbül ötmez imiş<br />*<br />Bülbül güle hayran olur<br />Hayran olur seyran olur<br />Bazı insan hayvan olur<br />Hayvan âdem olmaz imiş.<br />*<br />Şah Hatayî ölmeyince<br />Tenim türab olmayınca<br />Dost dosttan ayrılmayınca<br />Dost kadrini bilmez imiş...</i><br />
<div style="text-align: center;">
<i><i><strong>Hatayi</strong></i></i></div>
<i>
</i></blockquote>
</blockquote>
<br />
<strong>Şah ve Sultan</strong>'ı yaklaşık bir ay gibi bir sürede bitirdim.Normalde bir aydan daha kısa sürede bitirilebilecek bir kitap ancak fazla zaman bulamamış olmamdan biraz geç oldu.<br />
<br />
*<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><img alt="" class="alignleft" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgK0FJ00vrMF5QsyE6c1s3VUwuHEMMNm2j5gTxkdH2szBscvxoXAoN0Y0n76L_egopOZpNaRZbYFigYXT-86OzMsMc_NA_2y3E23mBSZ7x1izepKoMun4i8llegXLl6hG2FZEo4od1GaB_D/s400/Sah-ve-Sultan-Prof-Dr-Iskender-Pala__31047427_0.jpg" style="margin-left: auto; margin-right: auto;" width="150" /></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Şah & Sultan</b><br />
İskender Pala<br />
<b>Kapı Yayınları</b></td></tr>
</tbody></table>
<strong style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"></strong><b>İskender Pala</b>'nın bu kitabını genel hatlarıyla beğendiğimi söyleyebilirim.Değindiği konu neticesiyle tartışılmaya,eleştirilmeye açık bir kitap.Yazar 500 sene öncesinde <strong>Yavuz Sultan Selim</strong> ile <strong>Şah İsmail</strong>'in Çaldıran Ovasında savaşmasının öncesi ve sonrasını ele almış.Bu iki Müslüman Türk hükümdarın zafer mücadelesinin günümüze etkileri de hiç kuşkusuz çok büyüktür.Selim Sultan olduktan sonra 8 yıl gibi bir süre bu büyük iki hükümdarın mücadelesi sadece siyasi ve askeri olmamıştır.Aşkla bağlandıkları ortak bir noktada Şah İsmail'in <strong>Çaldıran Savaşı</strong>'nda kaybetmesinden sonra yakalanan eşi Taçlı Hatun'dur.Taçlı Hatun bundan sonraki yıllarını İstanbul'da Osmanlı topraklarında Sultan Selim'in etkisinde geçirecektir.Taçlı Hatun hikayesinin ekseninde sadece tarih kitabı değil aynı zamanda bir aşk mücadelesine tanık oluyoruz.Sevgi ve aşk'ın tanımlanmaya ve gerçek sevgi fikrinin anlamlandırılmaya çalışılması da kitapta işlenen konulardan.<br />
<br />
<br />
Şahsi düşüncelerimi söylemem gerekirse kitap Sultan Selim & Şah İsmail , Alevi & Sünni kavramları tarafsız bir şekilde anlatılmaya çalışılmış ancak bir Türk yazarın böyle hassas konularda tamamiyle tarafsız olmasına ben ihtimal veremiyorum.Okurken rahatsız olduğum ve altını çizdiğim bazı başlıklar var.Mesela bunlardan bir kaçı;<br />
<ul><br />
<li>Şah İsmail'in onbinlerce sünniyi kızgın yağlarda yakması,</li>
<br />
<li>Şah İsmail'in en büyük destekçilerinden birisi olan annesini sırf sünni olmasından dolayı öldürtmesi,</li>
<br />
<li>Özbek Kralını savaşta mağlup edip yakalattıran Şah İsmail'in aynı kralın kafatasından şarap içmesi, <em>syf:118</em></li>
<br />
<li>Kızılbaşlık ruhu savaşmak,ganimet elde etmek ve eğlenmektir. <em>syf:120</em></li>
</ul>
<br />
Yukarıda ki başlıkların kitapta anlatılabilmesi için gerçekten sağlam belgelere ihtiyaç vardır.Ancak 500 yıllık bir tarihten bahsettiğimiz için bu tür şeyler bana inandırıcı gelmiyor.Şah İsmail'in sunnilere karşı yaptığı iddia edilen şeylerden Yavuz Sultan Selim'in kızılbaşlara karşı yaptıkları meşrulaştırılmaya çalışılması da dikkatimi çeken başka bir detay.Bundan başka Şah İsmail'in özel hayatıyla ilgili anlatımlarda onu şarap içip keyfine bakan biri olarak yansıtmasını da ekleyebilirim.Selim'in özel hayatıyla ilgili ise pek fazla bilgi yok.Sultan tarafında ise gözüme çarpan rahatsızlık verici bir durumla karşılaşmadım.Bu da yazarın terazide dengeyi tam olarak tutturamadığını düşündürüyor bana.Bende bir tarihçi değilim ancak sadece anlatılanları anlama noktasında kafama takılanlar olabiliyor.Bunun için ek kaynaklara başvurmak gereksinimi doğuyor.<br />
<br />
<br />
Bunlara rağmen ben bu kitabın okunmasını tavsiye ediyorum.Okurken hiç sıkılmadım ve zevkle okudum.İlla ki eksikler ve yanlışlar olacaktır.500 yıl öncesiyle ilgili tam anlamıyla doğru bilgilere ulaşmak kolay değil neticesinde.Kitabın savaş kısmında bazı bölümleri okurken gerçekten çok etkilendim.Bu kitabı okuduktan sonra olayın daha iyi anlaşılması ve hataları önlemek adına farklı yazarları da okumak gerekiyor.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-57047015988205296752011-01-17T01:38:00.000+02:002012-05-13T19:34:10.357+03:00Çavdar Tarlasında Çocuklar - J.D. Salinger<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://encrypted-tbn0.google.com/images?q=tbn:ANd9GcQ3pr4b36faJk8cCCYAluCt8Or4IesPJCk0uACJKWwrKnB03QD69Q" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://encrypted-tbn0.google.com/images?q=tbn:ANd9GcQ3pr4b36faJk8cCCYAluCt8Or4IesPJCk0uACJKWwrKnB03QD69Q" width="138" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Çavdar Tarlasında<br />Çocuklar</b><br />J.D. Salinger<br /><b>Yapı Kredi Yayınları</b><br />210 sayfa</td></tr>
</tbody></table>
<strong>Çavdar Tarlasında Çocuklar</strong> tavsiyeler sonucu aldığım ve beklentilerimin aşağısında kalan kitaplar arasındaki yerini aldı.Kitapla ilgili güzel eleştiriler karşısında beklentimin yükselmesi de duruma sebebiyet vermiş olabilir.Belki yazıldığı dönemin sosyal durumuna karşı kitap o dönemde sevilmiş olabilir.Diğer bir yandan ben okumakta geç kalmış olabilirim.Belki daha küçük yaşlarda okumalıydım.Kitabı okumaya geçmeden önce yazarın hayatına kısaca göz atmanızda fayda var.Çünkü karakterimizin bazı yerlerde tutunduğu tavır ile yazarın kendi yaşantısı arasında bağlantılar olduğunu görebilirsiniz.<br />
<br />
Kitabın konusunu kısaca açıklamak gerekirse ergenlik yaşlarında ki Holden Caulfield'in okuldan atılması ve bunun akabinde eve döneceği bir kaç günlük zaman içerisinde hayata,olaylara ve toplum düzenine bakış açısını anlatıyor.Bunu anlatırken de oldukça argo bir dil kullanıyor.Yaşının getirdiği gençlik bunalımları,karşı çıkışlar ile toplumdan uzaklaşıp biraz içe dönmüş karekterimiz hayatında ki her şeyi umursamaz bir tavırla ele alırken önem verdiği tek şey ise kız kardeşidir.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-12551210733720626922011-01-10T04:14:00.000+02:002012-05-13T19:34:10.346+03:00Sil Baştan - Ken Grimwood<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.akbalix.com/blog/wp-content/uploads/sil_bastan_romani.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.akbalix.com/blog/wp-content/uploads/sil_bastan_romani.jpg" width="150" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Sil Baştan</b><br />
Ken Grimwood<br />
<b>Koridor Yayıncılık</b></td></tr>
</tbody></table>
Kitabın arkasında yukarıdaki açıklama var.Bu yazıyı okuduktan sonra konusu ilginç geldi.Birde kitapla sürekli karşılaşınca almaya karar verdim.Ancak okumaya başladıktan sonra çok büyük hayal kırıklığına uğradım.Kitabın üçte ikisini zar zor okudum.Okurken sıkıntıdan patladım.Geri kalan kısmı başlarına göre daha iyi olduğunu söyleyebilirim.Kitabın en sevmediğim yanı ise mekan isimleri.Çok fazla cadde sokak şehir isimleri.Tabiki bu yerlerin neresi olduğu hakkında hiçbir fikrim olmayınca öyle saf saf okuyup geçmekle kalıyorum.Hoşuma giden yanlarında biri ise kitabın akışı içinde dönemin ekonomik,sosyolojik ,politik olaylarını vurgulaması.Konusuna gelince baş karakter Jeff'in tekrar tekrar ölümünü ve her seferinde hayatını tekrar yaşaması.Jeff her hayatında farklı amaçların peşinde koşturuyor.Tabiki zaman bol olunca yapacak şey çok oluyor.Bir yaşamında para peşinde,diğer bir yaşamında eğlence,bir diğerinde iyi bir aile hayatı vs vs .Kitabın finalini ise beğendim.Açıkçası aklımdan geçirmediğim bir sondu.Beğendiğimi söyleyemeyeceğim.Kitapta mantık aramak hata olur ama sonu saçmaydı bence.Biraz Türk filmi tadında bitti.Okumasanız çok şey kaybetmezsiniz.Ancak konusu benimki gibi ilginizi çektiyse okumanızda fayda var yinede.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-49644711356668900672011-01-08T00:41:00.000+02:002012-05-13T19:34:10.352+03:00Tanios Kayası - Amin Maalouf<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/1254-Tanios-Kayasi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://www.kitapokuyoruz.com/kapak/1254-Tanios-Kayasi.jpg" width="128" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Tanios Kayası</b><br />
Amin Maalouf<br />
<b>Yapı Kredi Yayınları</b></td></tr>
</tbody></table>
Bir kitapla daha buradayım.Finallerin başlamasına günler kala ben hala kitaplarla yatıp kalkıyorum.Bunlardan biride Tanios Kayası.Sevdiğim yazarlardan biri olan Amin Maalouf'un ödüllü romanlarından biri.Daha önce Semerkant kitabını okumuş ve çok beğenmiştim.Ondan sonra bu ikinci okuduğum kitabı oldu.Yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi yine doğudan güzel bir hikaye yakalamış.Çok uzak değil 1850'li yıllar. Osmanlı'nın Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'lı dönemde geçen yaşanmış bir olayı anlatıyor.Olay Mısır'da o dönemde Dağ diye anlandırılan önemli bir yerde Kfaryabda adlı bir köyde geçiyor.Derebeylikle yönetilen köyde hikaye çoğunlukla köyün Şeyhi Francis,Kahyası Gerios ,Kahyanın karısı Lamia ve oğlu Tanios arasında geçiyor.Romanda aşk,ihanet,sevgi,nefret,sadakat,intikam,tarih,politik hesaplar ve oyunlar hep iç içe.Ana konunun haricinde gerisinin kurgu olması sonda beni biraz üzdü.Çünkü kitapta önemli mekanlardan biri olan Şeyhin sarayını merak edip internette biraz bakındım ancak hiçbir şey bulamayınca hayal kırıklığı yaşadığımı söyleyebilirim.Özellikle de tarihi konular işleyen kitaplarda ki mekan ve yerleri gerçekte görmek benim için kitabı biraz daha anlamlı hale getiriyor.Bunun dışında kitapta eksikler ve bazı bölümlerde kopukluklar mevcut ancak bunlara rağmen okunabilecek güzel bir kitap.Ayrıca Amin Maalouf'un bundan sonra okuyacağım kitabı Doğunun Limanları'nı da listeme ekliyorum.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7497258534084900006.post-71013372986313990732011-01-04T20:35:00.000+02:002012-05-13T19:34:10.358+03:00Satranç - Stefan Zweig<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="http://images.gittigidiyor.com/2911/SATRANC-STEFAN-ZWEIG__29112346_0.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="http://images.gittigidiyor.com/2911/SATRANC-STEFAN-ZWEIG__29112346_0.jpg" width="125" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b>Satranç</b><br />
Stefan Zweig<br />
<b>Can Yayınları</b></td></tr>
</tbody></table>
Satranç yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve bir hayli etkileyici bir kitaptı.Kitabı bitirdikten sonra bu yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım kitaplar listesine ekledim.Kitaba gelince 88 sayfalık , bir kaç saatte bitirebileceğiniz kısa bir eser.Konusu ise kitabın kahramanlarından 20 yıldır satranç oynamayan Dr B. ile dünya satranç şampiyonunun bir gemide karşılaşmasını ve karşılıklı olarak satranç oynamalarını ele alıyor.Ancak kitabın etkileyici kısmı burası değil. Dr.B.'nin bir otel odasında aylarca tutuklu olarak kalması ve bu sürede dört duvar arasında yapayalnız geçirdiği dakikalar,saatler,günler ve ayların kahramanda yarattığı psikolojik bunalımın dışa vurumudur.O sayfaları okurken gerçekten ürperdim.Benzer durumlar kendim için düşününce durumun vahamiyetini daha fazla hissettim.<br />
<br />
Kitaba başlamadan önce yazarın hayatını da kısaca okumanızı öneririm.Oldukça sıkıntılı dönemlerden geçen Stefan Zweig karısıyla birlikte intihar ederek hayatlarına son vermişler.Satranç yazarın ölmeden önce yazdığı son eser olarakta dikkat çekiyor.Okumadıysanız mutlaka okumalısınız.Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/00434867469898641326noreply@blogger.com0