12 Mayıs 2012 Cumartesi

Yaşamın Ucuna Yolculuk - Tezer Özlü

Okuduğum diğer kitaplardan oldukça fazla sürdü bu kitabı bitirmem.Çok kısa gibi görünen ama içi o kadar dolu bir kitap ki Yaşamın Ucuna Yolculuk.Tıpkı Tezer Özlü'nün kırk üç yıllık kısa hayatı gibi.

“İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük. Yaşam acısı.” (sf 22)

Yaşamın Ucuna Yolculuk
Yapı Kredi Yayınları
Tezer Özlü, çok sevdiği yazar Cesar Pavese'den yaptığı alıntılarla yazdığı anlatısında; 4 Temmuz 1982 tarihinde  bağımsızlık ve gitmek olarak gördüğü trenlerle başlayan Viyana, Belgrad, Zagreb, Niş gibi bir çok kente uğrayarak Torino'da sona eren yolculuğunda Prag'da Kafka'nın, Trieste'de Svevo'nun, Belbo'da Pavese'nin yaşayan izlerini takip ediyor.Çocukluğunda geçirdiği başarısız bir intihar girişiminin ardından hayatının geri kalan kısmında bu yazarlar onun için büyük bir dayanak noktası.


Bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. Anlatılarında yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden. Dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş ölülerden.

Bir yandan bu yazarların peşinden binlerce kilometre yol giderken bir yandan da kendi iç dünyasında yaşam ve ölüm olguları arasında gidip geliyor. Bu kalabalık gri kentlerde, yığınla insanın günlük yaşam içinde koşturduğu caddelerde görünenin ardında görünmeyeni arıyor.Her yolculuk kendi kendini keşfedebildiği kendi olabildiği, hayatına bir anlam arayışı oluyor onun için.

“Yolculuklar ilginçtir. Yaşamın sürekliliği içinde, başlı başına kesitler oluştururlar. Dağlardan, deniz kıyılarından, kentlerden gecelerden geçilir. İnsanlardan geçilir. Irmaklar görülür. İnsanlar görülür. Kalabalık ya da bomboş istasyonlar belirir. Sonra herhangi bir ormanla karşılaşırsın. Belki birkaç gün önce geçtiğin bir orman.  Bir kent. Ağaçların kızıl kahverengiliğini, yeşilini, çıplaklığını algılamış mıydım, diye sorarsın kendi kendine. Yol kıyısında bir başına bir çocuk durur. Büyük bir siyah şemsiye tutar elinde. Yeşil, yün örgüsü bir başlık giymiştir. Elinde gene yeşil, cırtlak yeşil bir plastik torba tutuyordur. Yanı başında güttüğü iki koyun durur. Çocuk, kendini bürüyen yalnızlığın, boşluğun bilincinde değildir. Ve diğer dünyaların. Her insanın oluşturduğu bir bütün dünyanın. Sonra yol ilerler. Dünyalara açılan, yeni yaşamlardır yolculuklar.”

Tezer Özlü
1943-1986
Kitabın son sayfasına gelip kapattıktan sonra sanki bitirmemiş gibiydim.Kitapta yalnızlığın, intiharın, ölümlerin peşinde koşsa da buram buram yaşam kokuyor anlattıkları.Aynı otel odasında iki kez kalmadığı gibi her gün baktığı güneş bile aynı güneş değildi onun için.

Hayatın hızlı rutin akışı içinde durup düşünmemiz için tekrar tekrar okunması gereken bir kitap.

“Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.” (sf 58)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder